Ateşin anlatımı
Azra.
Bu ismi zihnimden silemiyorum. O kadar çok insanın adı geçti hayatımdan… Çoğu yüzü hatırlamam bile. Ama onun adını, gözlerini, sesini unutmuyorum.
Benim dünyamda masumiyet yoktur. Çocukluğumu, gençliğimi, her şeyimi aldı bu sokaklar. Kanla, ihanetle, güçle büyüdüm. On sekiz yaşımdayım ama içimde koca bir mezarlık taşıyorum. İnsanların gözlerime bakmaya cesaret edememesini bilirim. Çoğu ya korkar ya da boyun eğer.
Ama o kız… Azra.
Ne korktu ne de boyun eğdi. Donup kaldı, evet, ama gözlerindeki o bakış… Bana meydan okuyordu sanki. Saf, tertemiz bir meydan okuma.
Bugün kütüphane çıkışında yine gördüm onu. Kalabalığın arasında bile fark ediliyor. Duruşunda bir şey var; saklanmaya çalışsa da ışığı gizleyemiyor. Yanına gittim.
"Beni görünce neden hep donup kalıyorsun?" dedim.
Sesim sertti. Çünkü başka türlü konuşmayı bilmiyorum.
Ama o cevabını verirken gözlerime baktı:
"Ben… sadece şaşırıyorum."
Şaşkınlığı bile güzeldi. İçimde istemediğim bir kıvılcım doğdu. Oysa ben kıvılcımları söndürmekte ustaydım. İnsanların umutlarını, hayallerini bir çırpıda yok etmeyi iyi bilirdim. Ama bu kıvılcımı söndürmek istemedim.
Arkamı dönüp uzaklaştım. Çünkü daha fazlasını yaparsam, kendi duvarlarımı yıkacağımı hissettim.
Ama adımlarım ağırlaştı. Sanki her adımda bir parçam ondan kopuyordu.
Arabaya bindiğimde camdan son kez ona baktım. Hâlâ aynı yerdeydi, ellerini çantasının sapına sıkıca kenetlemişti. Küçük bir kız gibiydi ama bakışlarında devasa bir cesaret vardı.
Kendi kendime söylendim:
"Bu kız, bu şehirde yaşayacak kadar güçlü olamayabilir. Ama… belki de tam bu yüzden ilgimi çekti."
Ve ilk defa uzun zaman sonra bir şeye karar veremedim.
Onu kendimden uzak mı tutmalıyım, yoksa daha da yakına mı çekmeliyim?
---