Hazal'ın Anlatımı
İçimdeki huzursuzluğu kelimelerle tarif edemezdim. O sofrada otururken, kahkahalar yankılanıyordu etrafımda, ama ben her an kalbime saplanacak bir bıçağı bekliyordum. Gözlerim istemsizce kapıya, pencereye kayıyordu. Sanki… sanki biri izliyordu beni.
Sonra hissettim.
O bakışı, dünyanın neresine gidersem gideyim tanırdım. Kalbimin tam ortasına saplanan o ateş… Boran.
Nefesim kesildi. Bir an başımı kaldırdım. Çatının gölgesinde, karanlığın içinde siluetini gördüm. Gözlerim onun gözlerine kilitlendi.
Donup kaldım. Ellerim titredi. Kalbim deli gibi çarpmaya başladı. Eski sevgilim yanımdaydı, bana gülümsemeye çalışıyordu, ama ben gülümseyemedim. Çünkü Boran oradaydı. Ve gözlerinde sadece öfke yoktu. Yanık bir sevda, kırılmış bir gurur, parçalanmış bir güven vardı.
Gözlerimiz buluştuğunda içimden bir çığlık koptu. Dudaklarım kıpırdadı:
— "Boran…"
Ama sesim boğazımda düğümlendi. O sadece bana baktı. Sanki kalbime hançer saplar gibi. Sonra bir gölge gibi geri çekildi.
O an dizlerimin bağı çözüldü. İçimdeki pişmanlık dalga dalga büyüdü. Nereye kaçarsam kaçayım, Boran'ın bakışlarından kaçamayacağımı anladım. Onun öfkesi, onun sevgisi… hepsi üzerimdeydi.
Eski sevgilim fark etmedi belki, ama ben biliyordum:
Boran beni gördü. Ve bu savaş artık bitti sandığım yerden çok daha kanlı başlayacaktı.
Kalbim sessizce fısıldadı:
"Ben Boran'ın gözlerinden kaçamadım… ve asla da kaçamayacağım."
---