Boran'ın Anlatımı
Güç… Bizim dünyamızda her şeyin anahtarıdır. Ama güç sadece silahla, parayla değil, bakışla da gösterilir. O gün Hazal'ı yanımda dışarı çıkarmamın tek sebebi buydu: Herkese benimle olduğunu göstermek.
Restorana adım attığımız anda salon ayağa kalktı. Saygı mı, korku mu… benim için fark etmezdi. Önemli olan, Hazal'ın yanımda durduğunu görmeleriydi. Onun varlığı, bu evliliğin bir söylenti değil, gerçeğin ta kendisi olduğunu kanıtlıyordu.
Elimi beline koydum. Çünkü etrafımızda bizi izleyen onlarca çift göz vardı. O dokunuş sadece ona değil, herkese mesajdı:
"Boran Kara'nın karısı dokunulmazdır."
Ama parmaklarımın altında hissettiğim şey bana başka bir gerçeği hatırlattı: Hazal'ın ürkekliği. O titriyordu. Nefesini tutuyor, kalabalığın arasında küçülmek istiyordu.
İçimden ona fısıldamak istedim: Korkma, kimse sana zarar veremez. Ama bu sözü söylesem, o bana inanır mıydı? Sanmıyorum. Çünkü gözlerinde hâlâ bana dair bir duvar vardı.
Masalara doğru yürürken kalabalığın arasında iki yabancı dikkatimi çekti. Siyah gömlekleriyle, sessizce oturuyorlardı. Ama bakışları… O bakışlarda meydan okuma vardı. Sanki sessizce şunu söylüyorlardı: "Senin gücünü tanımıyoruz, Boran Kara."
Gözlerim onlara kilitlendi. Dudaklarımın kenarında sert bir tebessüm belirdi. Çünkü ben böyle bakışlara alışkındım. Bu meydan okumalar beni korkutmaz, aksine ateşimi beslerdi.
Hazal ise o an onların bakışlarını fark etti. Yanımda nefesinin hızlandığını hissettim.
Elimi biraz daha sıkı koydum beline. Ona güven vermek istiyordum. Ama aynı zamanda düşmanlara da gözdağı veriyordum.
Masanın önünden geçerken hafifçe başımı çevirdim, o iki yabancıyla göz göze geldim. Bir şey söylemedim. Çünkü bizim dünyamızda bazen kelimelerden daha güçlü olan tek şey sessizliktir. Benim bakışım, onların yüreğine kurşun gibi işleyecek kadar soğuktu.
Hazal'ın çenesini ellerimin arasına alıp başını kaldırdım. Sesim sadece ona duyulacak kadar alçak çıktı:
"Dik dur. Onlara korkunu gösterme."
Gözleri bana büyümüş halde baktı. Korkusunu gizlemeye çalışsa da ben okuyordum. Ama o an fark ettim ki… Hazal'ın dik duruşu bana güç veriyordu. Onun yanımda olması, düşmanlarıma karşı daha da sertleşmeme sebep oluyordu.
Çünkü onlar sadece bana değil, artık ona da bakıyorlardı. Ve bu benim için kabul edilemezdi.
İçimden yemin ettim:
Kim olursanız olun… Karıma yan gözle bakarsanız, o gözlerinizi kendi ellerimle kör ederim.
O gün herkes masada yemek yerken, benim zihnimde tek bir şey vardı: Hazal.
Onu bu dünyanın gölgesinden koruyabilecek miydim?
Yoksa benim karanlığım, onun ışığını söndürecek miydi?
Benim için fark etmezdi. Çünkü ben kararımı çoktan vermiştim.
Hazal benimdi. Ve kimse benden alamazdı.
---