Cherreads

Chapter 16 - ATEŞ ÇEMBERİ

Hazal'ın Anlatımı

Silah sesleri…

Kulağımın içinde yankılandıkça kalbim göğsümden fırlayacak sandım. Her patlama, sanki ruhumu parçalıyordu.

Pencereye koştum, ama dışarıdaki görüntü nefesimi kesti. Bahçeyi çevreleyen duvarların ardında karanlığın içinden alevler fışkırıyordu. Gözüm seçebildiği kadarıyla adamların çatışıyordu; bağrışmalar, ayak sesleri, metalin çarpma sesi…

Ve bütün bu kaosun ortasında tek bir düşünce beynimi delip geçiyordu: Boran dışarıdaydı.

O bana "Kapıdan çıkma" demişti.

Ama ben bu odada, koca bir kafeste, nefes bile alamadan nasıl duracaktım?

Odanın içinde volta attım. Ayaklarım titriyordu. Yumruklarımı sıkıp gevşetiyor, çaresizliğime küfrediyordum. Çünkü hiçbir şey yapamıyordum. Ne kaçabiliyordum ne de savaşabiliyordum.

Sonra… Boran'ın sesi zihnimde çınladı: "Ben seni seçtim."

O an içimde tuhaf bir şey kırıldı. Bana bunu söyleyen adam, şimdi dışarıda ölümün tam ortasındaydı. Ve ben onu kaybetmekten korkuyordum.

Perdeyi tekrar araladım. Gözüm bir anlığına siyah gömleğiyle koşan bir siluete takıldı. Boran'dı. Elinde silahı, dimdik yürüyordu. Sanki kurşunlar ona işlemiyordu.

Ama benim kalbim öyle işlemiyordu işte. Her kurşun, sanki bana geliyordu.

Birden kapım tıklatıldı. İrkilip geri çekildim. Kapının aralığından genç bir adam başını uzattı. Boran'ın adamlarından biriydi. Yüzü ter içinde, gömleği kanla lekelenmişti.

"Hanımefendi…" dedi aceleyle, "lütfen odada kalın. Patron emir verdi."

Sesi titriyordu. Demek ki savaş, sandığımdan da sertti. Başımı iki yana salladım.

"Boran… o dışarıda! Ona bir şey olacak diye korkuyorum!"

Adam derin bir nefes aldı. "Patron güçlüdür. Sizi korumak için savaşıyor. Lütfen… bize güvenin."

Kapatıp gitti. Ama içimdeki panik azalmadı, aksine daha da büyüdü.

Yatağın kenarına çöktüm, ellerimle yüzümü kapattım. O an anladım ki…

Boran'ın dünyası sadece onun değil, benim de kabusum olmuştu. Ve ben istemeden bu savaşın tam ortasına çekilmiştim.

Ama asıl ürkütücü olan…

Kalbimin, Boran için bu kadar hızlı çarpmasıydı.

Kendime kızdım. Bu his, mantığımı alt üst ediyordu.

"Hayır Hazal…" dedim kendi kendime fısıltıyla. "O senin tutsakçın. Senin zincirin. Ona bağlanamazsın."

Ama dışarıda yankılanan silah sesleri arasında, içimdeki o ince ses başka bir şey fısıldıyordu:

"Ya onu kaybedersen?"

O an anladım…

Kapanan kapılar, sadece bu odanın kapıları değildi. Kalbimin kapıları da yavaş yavaş kapanıyordu. Ve anahtar, çoktan Boran'ın ellerine geçmişti.

---

More Chapters