Hazal'ın Anlatımı
Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. Evdeki sessizlik boğazıma düğümlenmişti. Boran'ın varlığı bile o an beni sakinleştirmiyordu. Çünkü içimde tarifsiz bir huzursuzluk vardı.
Kapı çaldığında kalbim sıkıştı. Bu saatte kim olabilirdi? Boran ağır adımlarla kapıya yöneldiğinde içimde fırtınalar koptu. O an hissettim; gelen kişi, geçmişimden taşıdığım bir yaraydı.
Kapı açıldığında nefesim kesildi. Karşımda duran sevgilimdi… Yıllardır kalbimin bir köşesinde duran, bana hayaller kurduran, ama artık geçmişte kalması gereken kişi.
Gözleri kan çanağı gibiydi. Dudakları titreyerek söyledi:
— Hazal… Sen… Sen evlendin mi?
Kalbime binlerce hançer saplanmış gibi oldum. Onun gözlerindeki acıyı gördükçe, içimde bir suçluluk büyüdü. Cevap veremedim. Sadece sustum.
Boran'ın yüzü ise kararmıştı. Onu ilk defa böyle gördüm. Sanki önünde duran adam bir düşman değil, ama benden çalınmaya çalışan bir nefes gibiydi.
Sevgilim bir adım attı, sesi yükseldi:
— Neden? Neden bana söylemedin? Ben seni beklerken, sen nasıl onun karısı olursun?
Gözlerim doldu. Dudaklarım titredi:
— Mecbur kaldım… Bunu anlayamazsın.
Tam o an Boran araya girdi. Sert, keskin sesiyle:
— Bu evde hesap soracağın kişi ben değilim.
İkisinin bakışları çarpıştığında nefes almak bile zorlaştı. O an sevgilimin ceketinin altından gördüğüm bir işaret, beynimde şimşek gibi çaktı. Yıllardır Boran'ın adını lanetlediği o düşmanın sembolüydü bu.
Şaşkınlıkla fısıldadım:
— Sen… Sen onun korumasısın…?
Sevgilim gözlerime baktı, bakışlarında pişmanlıkla öfke birbirine karışmıştı. Ama inkâr etmedi. Sessizliği her şeyden daha çok bağırıyordu.
Dünya başıma yıkıldı. Bir yanda kalbimi yıllarca meşgul eden adam, diğer yanda bana zincir olan kocam… Ve ikisinin arasındaki bağ, kanla çizilmiş bir düşmanlıktı.
O gece anladım ki, kalbim hangi tarafı seçerse seçsin, benim için huzur diye bir şey olmayacaktı.
Çünkü ben artık, aşkımla nefretimin arasında, incecik bir ip üzerinde yürüyordum. Ve her adımda düşmeye biraz daha yaklaşıyordum.
---