Cherreads

Chapter 18 - GÖZYAŞI VE SESSİZLİK

Hazal'ın Anlatımı

Saatin tik takları kulağımda yankılanıyordu. Her saniye, kalbime bir çivi gibi saplanıyordu. Pencerenin ardında gökyüzü, siyah bir örtü gibi kasvetliydi. Ama dışarıdaki geceden daha karanlık olan şey, içimdeki belirsizlikti.

Bahçeden yükselen silah sesleri, her patlamada yüreğimi parçalıyordu. Elleriyle beni korumak için çıkıp gitmişti. Ama ya dönmezse? Ya bu gece, hayatımın en büyük kabusuna dönüşürse?

Bacaklarımın titrediğini hissediyordum. Sandalyeye oturmuştum ama yerimde duramıyordum. Kalkıyor, pencereye gidiyor, perdeyi aralıyor, sonra tekrar kapanıyordum. Karanlığın içinde Boran'ın gölgesini arıyordum, ama görebildiğim tek şey, arada bir parlayan namluların ateşiydi.

Boran…

Onun adını sessizce fısıldadım. Dudaklarımdan dökülen her hece, boğazımda düğümlendi. İçimde bir ses "Sakın ölme…" diyordu, diğer bir ses "Eğer ölürsen, ben de yaşayamam…" diye haykırıyordu.

Birden kapı gürültüyle açıldı. Nefesim kesildi. Gözlerim, gölgeden çıkan siluete takıldı. Ve işte oradaydı. Boran…

Ama o hâlde değildi.

Üzerinde kurşun izleriyle yırtılmış gömlek, kanla bulanmış eller… Yüzünde öfke ve acının aynı anda yoğrulduğu bir ifade. Ayakta zor duruyordu ama gözleri hâlâ ateş gibi yanıyordu.

"Boran!" diye fırladım yerimden. Ama attığım adımın sonunda duraksadım. Ona koşmak istedim, sarılmak istedim. Fakat gözlerindeki karanlık, beni zincir gibi tuttu.

O, kapıyı kapatıp sırtını yasladı. Kan damlaları halıya düşüyordu. Benim gözlerim de onlarla birlikte doldu.

"Ne yaptın…?" dedim fısıltıyla. Sesim titriyordu. "Kaç kişinin canını aldın yine?"

Boran başını kaldırdı. Gözleri doğrudan bana saplandı. Sessizliği kulaklarımı uğuldatıyordu. O an anladım ki, bazen bir erkeğin sessizliği bin kurşundan daha ağırdır.

Bir adım attım. Ellerim titreyerek göğsüne dokunmak istedi. "Kanıyorsun…" dedim. Ama o, elimden tuttu. Soğuk ve sert parmakları, benimkilerini kavradı.

"Ben iyiyim," dedi kısık bir sesle.

Ama iyiydi mi gerçekten? Bedeni kan içindeydi, ruhu parçalanmıştı. Ve ben, bütün bu fırtınanın ortasında yapayalnız kalmıştım.

Gözyaşlarım yanaklarıma aktı. "Boran… Ben senden nefret ediyorum ama aynı zamanda korkuyorum da. Senin için üzülmek istemiyorum ama kalbim elimde değil. Ne yapacağımı bilmiyorum…"

Boran sessizdi. Bana sadece baktı. Öyle bir bakıştı ki; içinde öfke, pişmanlık, tutku ve kırılganlık aynı anda gizlenmişti.

Ve ben o bakışta boğuldum.

Çünkü biliyordum… Benim için kan döken bu adam, aynı zamanda kalbimi esir alan adamdı.

Ama yine de dudaklarımdan şu cümle döküldü:

"Bir gün bu kapıdan geri dönmeyeceksin, Boran. Ve o gün ben, seni nefretle mi yoksa aşkla mı anacağımı bilemeyeceğim."

O ise sessizliğini bozmadı. Yalnızca gözlerini kapadı, derin bir nefes aldı. Kanının kokusu odayı doldururken, aramızda ağır bir sessizlik çöktü.

Ve işte o an anladım: Bazı sessizlikler, kelimelerden çok daha kanlıdır.

---

More Chapters