Boran'ın Anlatımı
Düğün…
Çoğu insana göre mutluluk, yeni bir hayatın başlangıcı.
Ama bizim dünyamızda düğün bile bir savaş ilanıdır.
Bugün buraya gelen herkes, aslında sadece bizim gücümüzü görmek için buradaydı.
Salona adım attığımda herkes ayağa kalktı. Kiminin gözünde saygı, kiminin gözünde korku vardı. Benim için fark etmezdi. Hepsi aynıydı.
Ama ben yalnızca birini arıyordum: Hazal.
Onu gördüğüm an… kalbim istemeden hızlandı.
Beyaz elbisesi içinde, ince bir dal gibi titriyordu. Yüzünde korkusunu gizlemeye çalışan bir maske vardı ama gözleri… gözleri bana gerçekleri söylüyordu.
Korkuyordu.
Ve belki de bana nefretle bakıyordu.
Yaklaştım. Herkesin gözleri üzerimizdeydi. Bu sadece bir evlilik değil, aynı zamanda bir mesajdı: "Boran Kara artık kendi yolunu çiziyor." Babam da biliyordu, düşmanlarımız da biliyordu.
Ama Hazal bilmiyordu. Onun için bu masanın anlamı bambaşkaydı.
Yanına oturdum. Elimi onun ellerinin üstüne koymadım. Çünkü o bana hazır değildi. Onu zorlamak istemedim. Ama gözlerimi ondan çekmedim.
Dudaklarımı hafifçe kıpırdattım, sadece onun duyacağı bir sesle fısıldadım:
"Artık benimlesin."
Onun gözleri büyüdü, nefesi hızlandı. O an ne düşündüğünü tahmin edebiliyordum: Bir kafesin içine kapatıldığını, zincirlerin daha da sıkılaştığını hissediyordu.
Ama bilmiyordu ki… ben onun kafesi değil, onun kalkanı olacaktım.
Nikâh memuru konuşurken kalabalığı süzdüm.
Köşede bazı yüzler vardı, gülümsemeyen, sessizce bizi izleyen. Ben onların gözlerinde düşmanlığı okuyordum. Bu evlilik, sadece benimle Hazal arasında değildi. Bu evlilik, bir cepheydi.
Ve o cephede, Hazal istemeden benim yanımda duruyordu.
"Boran Kara, evlenmeyi kabul ediyor musunuz?"
Gözlerimi Hazal'dan ayırmadan söyledim:
"Kabul ediyorum."
Bu üç kelimeyi söylerken, sanki içimdeki bütün savaşlar sustu. O an sadece ona aitmişim gibi hissettim. Ama yüzümde hiçbir duygu yoktu, çünkü benim dünyamda his göstermek zayıflıktı.
Sıra ona geldiğinde nefesini tuttuğunu gördüm. Dudakları titredi. Ve sonunda o da söyledi:
"Kabul ediyorum…"
Salonda alkışlar koptu. İnsanların sesi, masaların gürültüsü, babamın bakışları… hepsi yok oldu. Benim duyduğum tek şey, Hazal'ın kalbinin sesi oldu.
Çok hızlı atıyordu.
Ve o an kendime söz verdim:
Kim olursa olsun, kim karşıma çıkarsa çıksın, kim kan dökmek zorunda bırakırsa bıraksın… Hazal'a zarar gelmeyecek.
Onu korumak için gerekirse kendi gölgemi daha da derinleştireceğim.
Çünkü artık o benim karım.
Ve benim dünyamda karıma dokunmaya kalkan herkesin sonu… ölümdür.
---
,