Suko kendi evreninin merkezinde duruyordu. Gökyüzü yıldızsız, boşluk canlı gibi titreşiyordu. Kaneki arkasında sessizdi.
Kaneki: "Son zamanlarda garipleştin… Sanki sadece evreni değil, hikâyeyi de izliyorsun."
Suko güldü.
Suko: "Çünkü izlemiyorum. Yönetiyorum."
Bir adım attı. Önünde devasa bir perde açılır gibi oldu. Satırlar, paragraflar, kelimeler havada akıyordu. Yazılan her cümle canlıydı.
Suko: "Bak işte… yazarın sahnesi."
Bir hamle yaptı, kelimeler durdu.
Gerçek dünyada kalemi tutan yazar dondu, parmakları kıpırdamaz oldu. Zaman orada askıya alınmıştı.
Suko yazarın evrenine bakarak konuştu:
"Hikâyeyi sen yazıyorsun da…
Nasıl yazacağını ve nereye gideceğini ben belirliyorum."
Parmaklarını şıklattı.
Satırlar yeniden akmaya başladı ama yön değişmişti. Cümleler Suko'nun iradesine göre bükülüyor, sahneler kendiliğinden diziliyordu.
Kaneki şaşkındı:
"Yani artık kontrol tamamen sende mi?"
Suko omuz silkti.
Suko: "Başından beri öyleydi. Sadece şimdi fark ediliyor."
Gökyüzü yeniden şekillendi, evren ritmine oturdu. Yazara ait dünya tekrar çözüldü ama satırların ipi artık Suko'nun elindeydi.
Suko sırtını dönüp yürürken mırıldandı:
"Ben yazmıyorum…
Yazılanı seçiyorum."
Işık söndü. Sahne kapandı.
