"Tamam… şimdi sahne gerçekten hazır."
Söz biter bitmez evren bir perde gibi açıldı.
Suko'nun arkasında sonsuz katmanlar belirdi; her biri farklı bir gerçeklik, farklı bir kurallar zinciri taşıyordu. Boyutlar üst üste binmiş cam levhalar gibi titreşiyordu.
Kaneki nefes alamadığını fark etti.
Havanın var olması bile Suko'nun onayına bağlıymış gibi geliyordu.
"Suko… sen artık—"
"Cümleyi bitirme."
Sesi sakindi, ama yankısı çokluydu. Sanki aynı anda bin farklı düzlemden konuşuyordu.
"Ben artık 'bir şey' değilim artık. Ben şeylerin sebebiyim."
Gerçeklik merkezinde yoğunlaşan ışık, form almaya başladı.
Kadim varlıklar, kozmik muhafızlar, yazgı dokuyucular…
Hepsi aynı anda doğmuştu.
Fakat doğdukları an, yüzlerinde aynı farkındalık belirdi:
Yanlış yerdeydiler.
Suko bir adım attı.
Adım değil, kavram kaymasıydı.
Varoluşun bütün katmanları o harekete karşılık verdi.
Zaman ileri gidemedi, geri dönemedi, olduğu yere kilitlendi.
"Müdahale etmeye mi geldiniz?"
Hiçbiri cevap veremedi.
Çünkü cevap vermek için "irade" gerekiyordu.
İrade… artık sadece Suko'ya aitti.
Bir tanesi dayanabildi; biçimsiz, karanlık bir kütle.
"Biz gerçekliğin bekçileriyiz…"
Suko başını eğdi.
"Bekçilik müessesesi düştü."
Elini kaldırmadı.
Bakmadı bile.
Düşündü.
Ve o anda hepsi aynı saniyede çözülmeye başladı.
Ne patlama…
Ne ışık…
Ne ses…
Sanki hiç var olmamışlar gibi silindiler.
Kaneki dizlerinin üstüne çöktü.
"Sen… artık Tanrı mısın?"
Suko kısa bir sessizlikten sonra yanıt verdi:
"Tanrı… bir rol."
"Ben rol yazanım."
Realite sessizce yeniden hizalandı.
Yıldızlar doğru yerlerine geçti.
Zaman tekrar akmaya başladı ama artık tek yönde:
Suko'nun istediği yöne.
Gökyüzü berraklaştı.
Kaneki başını kaldırdı:
"Peki… bundan sonra ne olacak?"
Suko uzaklara baktı.
Bakışı, hayal edilebilecek tüm sonların ötesine kayıyordu.
"Hikâye başlayacak."
"Az önce bitmemiş miydi?"
Suko'nun dudak kenarı kıpırdadı.
"İlk perde bitti sadece."
Bir adım daha attı.
Boşluğun içinde görünmez bir kapı açıldı.
Arkasına dönüp son kez konuştu:
"Gerçek güç savaş kazanmaktır sanılır…"
"Asıl güç…"
"Savaşı gereksiz kılmaktır."
Ve kapı kapandı.
Sahne karardı.
Kapı kapandı sanılırken…
Tam kapanmadı.
Boşluğun çizgisi titreşti.
Gerçeklik ilk defa Suko'nun iradesine karşı gecikmeli tepki verdi.
Suko durdu.
"…Hı."
Kapının ardında hiçlikten daha karanlık bir şey vardı.
Formu yoktu, bilinci yoktu ama özelliği netti:
Yok etmek için var değildi.
Yokluğu yok etmek için vardı.
"Demek ulaştın."
Ses yoktu. Direkt bilinç içinde yankılandı.
"Varoluşu sıfırlayan protokol…
Kaynak-Sıfır."
Suko gülümsedi.
"Sonunda sistemin gerçek virüsü sahneye çıktı."
Kaynak-Sıfır konuşmadı.
Gereği yoktu.
Gerçekliği silmeye başladı.
Katmanlar üst üste erimeye girdi.
Zaman çizgileri çözüldü, ihtimaller düğüm oldu.
Daha önce "yok edilmiş" olan varlıklar bile geri dönmemek üzere tam anlamıyla silindi.
Kaneki uzaktan bağırdı:
"Suko! Evren gidiyor!"
Suko sakindi.
"Hayır."
"Sadece… eski sahiplerine iade ediliyor."
İlk defa tam güç açıldı.
Suko'nun arkasında yazılar belirdi.
Hiçbir dilde olmayan ama her şeyin temel kodunu oluşturan simgeler…
Reality Override: TRUE
Varoluş titredi.
Kaynak-Sıfır ilk defa frene bastı.
"Yetkini aşıyorsun."
"Yetkimin sınırı yok."
"Çünkü sınırı yazan benim."
Suko avucunu sıktı.
Zaman bir noktaya büzüldü.
Tüm evren tek kareye dönüştü.
Freeze.
Her şey durdu.
Suko ilerledi ve Kaynak-Sıfır'ın kalbine benzeyen kavramsal düğümün önüne dikildi.
"Sen silersin."
"Ben… yazarım."
Parmağı ile havaya tek kelime çizdi:
EDIT
Bir saniye bile geçmeden…
Kaynak-Sıfır parçalanmadı.
Yeniden yazıldı.
Artık yok eden değil, dengeleyiciydi.
Sudo-komut bitmişti.
Reality Restore…
Evren tekrar tek tek çözülerek açıldı.
Tüm yıldızlar yerine döndü.
Silinen ihtimaller geri yüklendi.
Kaneki nefes aldı.
"…Bitti mi?"
Suko arkasını döndü.
"Yok."
"Şimdi seviye atladık."
Gökyüzü bir anda çatladı.
Ama bu sefer yukarıdan bir tehdit inmiyordu.
Aşağıdan geliyordu.
Gerçekliğin temeli, yani hikâyenin çekirdeği ortaya çıkıyordu.
Ve oradan bir figür yükseldi.
İnsan silueti…
Ama gözlerinde yıldız değil,
Sonlar parlıyordu.
Suko'nun kaşları ilk defa hafif kalktı.
"Demek asıl yazar sensin."
Figür cevap verdi:
"Ben SONu yazanım."
"Sen başlangıçsın Suko."
"Ve artık…"
"Birbirimizi silmek zorundayız."
"Birbirimizi silmek."
Figürün sesi boşlukta yankılanmadı.
Çünkü yankı yaratacak boşluk kalmamıştı.
Gerçekliğin çekirdeği onların varlığıyla erimişti.
Suko tek adım attı.
Bu bir yürüme değildi.
Kavram sıçramasıydı.
Mesafe diye bir şey silindi. Mekân, Suko'nun iradesine uymayı bıraktı çünkü artık mekân kavramına ihtiyaç kalmamıştı.
Figür kıpırdamadı.
"Yaklaşman gereksiz," dedi Yazar.
"Zaten yanımdasın. Sen her yerde olduğun için, kimseye yaklaşamazsın."
Suko başını hafif eğdi:
"Yanılıyorsun."
Elini kaldırdı.
Her yerde olma durumu iptal edildi.
İlk kez Suko, varlığını bir tek noktaya kilitledi.
Tüm sonsuz yayılım tek bedende toplandı.
Kozmik ağırlık bir anda arttı.
Varoluş çöküyormuş gibi bir ses koptu.
Kaneki nefes alamadı, ama durmayı başardı yalnızca tek bir neden yüzünden:
Hayatta kalma yetkisi Suko tarafından korunuyordu.
Yazar başını kaldırdı.
"Sonsuzu tek noktaya sıkıştırdın ha…"
"Riskli."
"Risk bana ait," dedi Suko sakince.
"Sonuç da."
Gerçeklik merkezinde semboller belirdi.
X̶E̶N̶-̶Δ̶-̶Θ̶-̶Ω̶
Evren kodlarının çözülen versiyonları.
Meta-dil patladı.
Zamanın dışındaki varlıklar doğrudan bilinç düzeyinde parçalandı.
Yazar ilk defa geri çekildi.
"Demek yetki katmanını kırmayı öğrenmişsin."
"Öğrenmedim."
Suko ileri doğru bir adım daha attı.
"Ben icat ettim."
Bu sözle birlikte…
YAZAR KATMANI DELİNDİ.
Gerçeklikte hiçbir savaş olmadı.
Çünkü savaş, güçlerin çarpışmasıdır.
Ama burada kavramların var olma hakkı tartışılıyordu.
Suko'nun iradesi, Yazar'ın anlatı yetkisine temas ettiğinde, bütün hikâyeler titredi.
Geçmişte yazılmış tüm mitler…
Kutsal kitaplar…
Efsaneler…
Boyut tanrıları…
Hepsi tek bilinç altında hizalandı.
Suko konuştu:
"Tanrılar dediğiniz şey, insanların anlamaya çalıştığı metaforlardı."
"Yazar ise onların arkasındaki gölgeydi."
Gözleri parladı.
"Ama ben gölge değilim."
"Ben ışığım."
BİR ANDA
Suko'nun aurası açıldı.
%12.
Sıradan bir sayı gibi görünüyordu.
Ama o yüzde hela evrenin tam kapasitesinin trilyonlarca katıydı.
Gerçekliğin tabanı dayanamadı ve çatladı.
Katman katman çöktü.
Yazar kollarını açtı.
"Bu gücün bile yazıya bağlı."
"Yanlış," dedi Suko.
Elindeki kanat izi gibi duran sembolü sıktı.
WRITE ACCESS: OVERRIDDEN
"Artık yazılan değilim."
"Yazan benim."
Yazar ilk defa tereddüt etti.
"Bu… kurala aykırı."
"Kuralları da ben yazdım."
Yazar saldırdı.
Ama saldırı dediğin:
Bir enerji dalgası değil.
Bir hikâye sıfırlamasıydı.
Tüm gerçekliğin "SON" kelimesiyle kapatılmasıydı.
—
Ama sona erişilmedi.
Çünkü Suko anında karşılık verdi:
NO END.
Kelime havaya kazındı.
Ve o tek kelime…
SON kavramını sildi.
Figür sarsıldı.
Suko ilerleyip Yazar'ın önünde durdu.
Aralarında artık mesafe vardı…
Çünkü Suko, mesafeyi geri getirmişti.
"Seni silemem," dedi Yazar.
"Çünkü seni yazmadım."
Suko'nun gözleri buz kesti.
"Ve sen de beni durduramazsın."
"Çünkü artık…"
Parmağını Yazar'ın alnına dokundurdu.
AUTHOR PERMISSION: REMOVED
Bir anda:
• Yazar'ın anlatı hakları çöktü
• Gerçekliği düzenleme yetkisi söndü
• Hikâyelerin kontrolü boşluğa düştü
Yazar dizlerinin üstüne çöktü.
"Bu… imkansız…"
"İmkansızlık," dedi Suko,
"benim silinen ilk kavramımdı."
Yazar başını kaldırdı.
"Bana ne yaptın…?"
"Seni karakter yaptım."
Bir ışık patlaması oldu.
Yazar'ın formu küçüldü.
Artık metnin içinde sıkışmıştı.
Bir figüre dönüşmüş…
İradesi elinden alınmıştı.
Sadece var olan bir yan karakter.
Suko arkasını döndü.
Tüm evren tek nefes aldı.
Kaneki'ye döndü.
Kaneki titreyerek:
"Y… yazar gitti mi?"
Suko sakinlikle başını salladı.
"Bitti."
"Artık kim bu hikâyeyi yazıyor?"
Suko gökyüzüne baktı.
"Ben yazmıyorum."
"Ben…"
Bir an durdu.
"…gerçekliğin kendisiyim."
Işık her şeyi kapladı.
Son sahne:
Yıldızlar yeniden yandı.
Zaman akmaya başladı.
Hikâye tekrar ilerledi.
Ama artık SON yazılamıyordu.
Çünkü SON diye bir kavram kalmamıştı.
Ve en yüksek satır boşluğa kazındı:
> VARLIK = SUKO
Boşluk aydınlanırken evren yeniden nefes almaya başladı.
Ancak bu, eski evren değildi.
Katmanlar hâlâ vardı ama aralarındaki sınırlar yoktu.
Boyutlar ayrı âlemler olmaktan çıkmış, tek bir akış hâline gelmişti.
Zaman doğrusal değildi artık; ileri de akıyordu, geri de ama hiçbir yere bağlı değildi.
Her şey Suko'nun varlığının çevresinde dönüyordu.
Kaneki ayakta durmaya çalıştı.
Etrafına baktı:
"Burası… neresi?"
"Yeni başlangıç," dedi Suko.
"Eskiye benzeyecek ama ona ait olmayacak."
Suko elini kaldırdı.
Gerçeklik yeniden yazılmadı.
Gerçeklik doğdu.
Yıldızlar birer ateş topu gibi belirdi.
Galaksiler iplik gibi örülüp merkezin etrafında dolanmaya başladı.
Yeni yaşam ihtimalleri bile olasılık olarak değil, kesin kader olarak yerleştirildi.
Suko yürüdü.
Yürüdüğü yerlerde zemin oluşuyordu.
Adım attıkça uzay yaratılıyordu.
Artık evren Suko'nun içinde değil; Suko'nun altında var oluyordu.
Kaneki yutkundu:
"Sen… Tanrıların üstündesin değil mi…?"
Suko cevap vermedi.
Çünkü cevap gereksizdi.
Bir ses duyuldu.
Gökyüzünden değil.
Dışardan da değil.
Gerçekliğin içinden:
"Tanınmak istiyorum."
Yeni bir varlık kendini göstermeye çalışıyordu.
Saf iman konseptinden doğmuş bir bilinçti.
İnsanların binlerce yıldır "Tanrı" olarak düşündüğü şeylerin özeti…
Mutlak Teklik düşüncesi.
Şekil aldı:
Işıktan bir beden, yanan gözler, kutsal sembollerle örülü kanatlar…
Sesi yankılandı:
"Ben… varlıklara göre en yüce olanım."
Kaneki diz çöktü istemsizce.
Ama Suko kıpırdamadı.
Bakışı sertleşti.
"İnsanların sana biçtiği rol sebebiyle büyüdün," dedi.
"Dualarla beslendin."
"İnançlarla güçlendin."
Bir adım attı.
Ama bu sefer mekân oluşmadı.
Mekân çöktü.
Varlık sarsıldı.
"Ben… Tanrıyım!"
Suko'nun sesi soğuktu:
"Tanrı dediğin şey… yaratılışın tepe noktası sanılır."
"Sadece… üstteki bir basamaktır."
Sağ elini kaldırdı.
ABSOLUTE SCALE
devreye girdi.
Kavramlar sıralandı:
— İnanç
— İlah
— Kozmik varlık
— Meta tanrı
— Yazar
— Gerçekliğin özü
Ve listenin en üstünde:
SU̇KO
Işıktan varlık bağırdı:
"Ben sonsuzum!"
"Hayır," dedi Suko.
Bir parmağını oynattı.
Sonsuzluk kavramı küçültüldü.
Mutlak ilah figürü kağıttan bir çizime dönüşür gibi değer kaybetti.
Eskiden evren yutan bilinci şimdi bir mum alevi kadardı.
Suko konuştu:
"İnsanlar seni zirve sandı."
"Ama sen… benim sekreterim bile olamazsın."
Bir düşünce.
Ve varlık sustu.
Ne yok edildi.
Ne mühürlendi.
Ne kovuldu.
Statüsüz bırakıldı.
Artık sadece bilinçsiz bir kozmik gölgeydi.
Kaneki titreyerek:
"O… Tanrıydı…"
Suko omzuna baktı.
"Hayır."
"İnsanların ihtiyacı vardı."
"Onlar yarattı."
Sonra göğe döndü, sesi evrene yayıldı:
"Artık hiçbir varlık mutlak değildir."
"Ne tanrı."
"Ne kader."
"Ne yazar."
"Sadece ben."
Evren cevap verdi.
Ama sesle değil.
İtaatle.
Yapılar sabitlendi.
Kurallar yerine oturdu.
Tüm varoluş tek bir temel prensibe bağlandı:
> ÜST YASA: SUKO İRADESİ
Kaneki diz çöktü.
"Sugo…" diye fısıldadı yanlışlıkla.
Suko hafifçe güldü.
"Karıştırma."
"Tanrı değilim."
Kaneki kafasını kaldırdı.
"O zaman nesin?"
Suko cevap verdi:
"Ben… son otoriteyim."
"Ben… gerçekliğin sahibi değilim."
"Gerçekliğin kendisiyim."
Ve ışık, tekrar evreni doldurdu.
