Cherreads

Chapter 2 - Geçmişin Gizi 1.Bölüm

Senin ve benim için o yol, yol değildi. Biz bir olamadık ki seninle hiçbir zaman. Aramızda hep bir giz vardı. Sakladığımız sırlar bizi yolumuzdan etti.

***

Uçurumun kenarında yaşadığı hayatına daha çocukken küstürülen, gözleri kanlı gözyaşlarıyla duran paramparça kadın vardı. Saat gece yarısını çoktan geçerek yerini seher vaktine bırakmasına rağmen, kuş misali titreyen kadın ne bir adım öne gidebiliyordu, ne arkaya bir adım atabiliyordu. Yaşamak için sebep arıyordu zihninde ama tek neden dahi yaşama tutunmasına yeterli değildi. Ölmek için birçok sebebi vardı. Zihninde sayamayacağı kadar çok ve acı anıların, tozlu sayfalarında kalan ama unutamadığı anların her gecede uykularını kabusa çeviren kanlı görüntüler. Rüzgar yüzüne vuruyor, gözyaşından ıslanan yanaklarını acıyla kurutuyordu. Kapalı gözlerinden akan gözyaşlarını avuç içleriyle silen annesi olmadığı için, kadın elinin tersiyle yapmaya silmeye başladı. Üzerinde şifon mor elbisesi vardı. Tıpkı yıllar önce olduğu gibi şimdide mor bir elbise ve uçurumun kenarı. Ellerini iki yana açarak göğsünde yumuşattı sert rüzgarı. Esen rüzgar uğulduyor kulaklarında deprem yaşatıyordu. "Baba beni neden sevmedin?" Ağlamaktan çatallanan sesiyle sordu sorusunu gökyüzüne. Sahi babası neden sevmemişti kendisini? "Korkuyorum baba ölmekten." dedi. Yaşadığı hayatında ölümden korkuyordu. Portakal turuncusu uzun saçları rüzgardan dolayı yüzüne geliyor ve ıslak yanaklarına yapıştığı için tekrar hava da savrulmuyordu. "Dünyaya gelişim seni baba yaptı belki ama sen bana hiç baba olmadın." İçi yana yana çatlamış dudakları arasında gerçeği zihninde kabul görmesini bekledi. Acı içinde kıvranan kadın ayaklarına vuran gümüş renkli topuklu ayakkabılarını ayaklarından çıkardı. Ellerine aldığı ayakkabılarını birer birer uçurumun kenarından aşağıya attı. Denize düşen gri ayakkabılar öylece suyun içine karışarak kadının görüş açısından kayboldu. "Yavuz Yakamoz (baba) sen, benden çocukluğumu aldın yetmedi mi?" Kayalardan çarpan sesi kulaklarında yankı buldu. Zihninde tekrar tekrar sordu. "Sıra gençliğimde öyle değil mi? Çocukluğum bitti belki ama ruhum hiç büyümedi Yavuz Yakamoz." Diyerek çıplak ayaklarını biraz daha uçurumun kenarına adım attırdı. Kalbi kasılıyor nefes almakta güçlük çekiyordu. Ruhu sarılmayan yaralarla doluyken şimdi bir yenisini açmak için geri gelen babasına karşı ilk baş kaldırısıydı. Zihni oldukça bulanıktı. Kulaklarında hala babasının sözleri yankı bulurken,yüzünde ki saçlarını çekiştirdi. Susması gerekiyordu. Babasının tiz ve hükmedici sikik sesinin şimdi hemen susmalıydı.

"Tunahan Kozan ile evleneceksin Esil."

Hayır baba hayır ben aşık olduğum adam ile evleneceğim demeyi ne çok isterdi? Söylenmemiş dile lal olan sözler, tıpkı şimdi olduğu gibi gözleri ıslatırdı.

"Bana bunu yapma baba."

"Benim koltuğumu sağlamlaştırmak zorundasın Esil."

"O adam ile evlenemem."

"Evleneceksin Esil, sen babanın kızısın."

"Yapma baba çocukluğuma kıydığın gibi gençliğime kıyma." Haykırışına gökyüzü bile dayanamayacak ağlamaya başladı. Gri bulutların gözlerinden dökülen yaşlar kadını saniyeler içinde sırılsıklam olmasına neden oldu.

"Eğer evlenmezsen Esil, artık bir baban da olmayacak!"

Daha öncede yoktun ki baba. Yıllardır beni hapsettiğin ülke de yaşıyorum. Köklerimden koparıp beni gönderdiğin günü hiç unutmuyorum mesela. Kendi ülkemin beni yabancısı yaptın. Sana göre doğru olan ama bana göre yanlış olan kararı verirken, ben daha sekiz yaşındaydım. Bakıcılar, korumalar, özel öğretmenler ve daha niceleri vardı etrafımda ama sen yoktun. Hiç olmadın. Rüzgar misali zihninden geçen geçmiş, şimdiyi kana buladı.

"Var mı ki bir babam?"

Sağ yanağında çıkan beş parmağının izi kızarıklıkların arasında beliren morumsu renkler kadını ölümün kollarına itiyordu. Titreyen elini acıyan sağ yanağına koydu. İçinde ki şefkatle okşadı. "Anne o adam bana vurdu." Hakketmediği halde yüzüne yediği tokat, kadını bu uçurumun kıyısına getirdi.

"Esil artık çocuk değilsin. Büyümelisin ve bunun yolu da evlenmekten geçiyor."

"Baba bana vurdun."

"Aklını başına almayı öğrenmelisin Esil. Unutma sen Yavuz Yakamoz'un kızısın."

"Baba, ben senin kızın olduğum için utanıyorum."

Yüzüne yediği ikinci tokadın darbesiyle dizlerinin üzerine düşmesi bir oldu. Kırdığı vazonun cam kırıkları üzerine düşen dizleri kanlar içindeydi. Vücuduna batan camlar, ruhunda açılan yeni yaralar kadar acıtmıyordu.

"Hanımefendiye bakın hele. Karşımda utanmadan, ben utandığını söyleyen kanımdan olan kızım."

"Ben özür dilerim."

"Özür dileme Esil."

"Özür dilerim baba."

"Özür dileyeceğin şeyler söyleme."

"Baba..." Acı içinde karşısında dikilen babasına son yakarışıydı. "Yapamam."

"Tunahan Kozan masanın lideriyle aynı söz hakkına sahip tek kişi. Evleneceksin bu konu tartışmaya kapalı."

"Annem gibi beni de çocuğumun önünde öldürsünler diye mi? O adamla evleneyim."

"Esil!"

"İş adamı değil mi? En az senin ki kadar saygın birisidir."

"Tunahan uluslararası tanınan nadir iş adamlarından biri."

"Yer altı mafyası ne zaman iş adamı oldu?"

"Kocan hakkında düzgün konuş."

"Kocam? Ölürüm daha iyi." Kan revan dizlerine rağmen yerden kalkmayı başardığında artık nefes alamıyordu. Gözlerinden sicim gibi akan gözyaşları kanlıydı. Babası gözlerine kanlı gözyaşı dökmeyi öğretendi.

Dizlerinde ki kanlar kurumuştu ama yüreğinde ki kanlar kanadıkça kanayarak sol göğsünü ele geçirdi. "Anne beni dizlerinde uyutur musun?" Zihnin içinden çıkamadığı her sorun Esil'i ölümün kollarına itiyordu.

"Hoççakal Yavuz Yakamoz, hoşbuldum anne."

Esil ayağını boşluğa bıraktı. Yere basan ayağını da boşluğa bırakarak. Havada süzülmeye başladı. Kolları ve ayakları açıktı. Gözlerinin önüne gelen onlarca hatıra vardı. Yaşamı film şeridi gibi gözlerinin önünde geçti.

"Esil kalk hadi sana en sevdiğin meyveli pastayı yaptım."

Annesi öldükten sonra Esil asla meyveli pasta yiyemedi. Hatta meyve bile yemedi. Meyve görünce aklına ilk gelen annesi olduğu içindi.

"Güzel kızım bugün beş yaşına girecek."

"Prensesim bugün altı yaşına girecek."

"Bal küpüm bugün yedi yaşına girecek."

"Ruhumun ilhamı kızım bugün sekiz yaşına girecek."

Esil doğum gününde ölümün kollarına sığındı. Gözlerinin önünden gitmeyen annesinin, kulaklarında naif kadife sesinin hiç bitmesini istemedi. Kokusunu özlediği annesine kendi doğum gününde gidiyordu. Hayatının en güzel yılları gözlerinin önünde çok kısa bir sürede kayboldu geriye kalan anılar fazla siyahtı. Tozlu dumanlı ve griydi. Kasvetten öteye gitmeyen on sekiz yılı azap içinde yaşadı. Yollar ayırmadı anne kızı. Ölüm ayırdı. Yakamoz ailesini dağıtan kişi dünyaya gelmesine sebep olan babasıydı.

"ANNE... ANNE... ANNE..." Ağlayan küçük kız ölü annesini omuzlarından sarıyordu. "Sen bu kadar çok uyumazsın ki anne uyan."

Mor elbisesinin sırtından tutarak annesinden ayrılan ağlayan küçük kızı daha da ölümün kollarına itilmesini sağlayan gizler vardı.

Günahı kollarında gizleyen Yakamoz yalısının bodrum katıydı.

Nefes almakta zorlanan Esil'in sırtı soğuk denizle sert bir şekilde buluştu. Denizin dibine çekilen kadının ruhunda açılan yaranın mimarı babasıydı. Gözlerinin önünü kararan kadın karanlığın en dibine gömüldü. Bilinci kapanan kadın denizin dibinde öylece ölmeyi bekledi. Her bir yana savrulan ruhunun parçalarını aramaktan yoruldu. İş adamının kızı olarak dünyaya gelen Büge Esil Yakamoz, kendi doğum günün de sabah saatlerinde kimsesiz bir şekilde ölmek için uçurumun kenarından kendisini boşluğa bıraktı. Mor elbise ile başlayan hayatı yinede mor bir elbise ile sonlandırmak en büyük hakkıydı.

***

İhtişamlı otelin girişinde kırmızı halı ve üzerinden geçen geceye davetli olan insanlar vardı. Kadınların üzerinde modaya ben yön veriyorum diyecek kadar iddialı gece elbiseleri ve kollarına girdikleri smokinli kavalyeleri ile yuvarlak masaların etrafında içkilerini yudumlayarak etrafta ki diğer kadınların giydiği elbiseleri göz ucuyla süzüp etrafa bakınmakla geçirirken, salona tek başına gelen smokin yerine tercih ettiği siyah takım elbisesinin içinde nefes kesiciydi. Ares'i takip eden yakın korumaları ayrılan masayı işaret etti. Ağır adımlar atan genç adam kendisine ayrılan masanın hemen yanında durdu. Doğum günü partisi görünümlü yapılacak olan toplantı tüm koltuk sahipleri için önemliydi. Toplantının önemi Türkiye'de yapılmamasından net olarak herkes tarafından anlaşılırdı. Ares sol kolunda ki pahalı saatine baktı. Vakti olmadığınından masanın üzerindeki viskiyi tekleyerek, kendisine ayrılan bölgeden uzaklaştı.

"Toplantı iptal!"

Kulağını dolduran cümleyle zümrüt yeşili gözleri karardı. Toplantı için günlerdir hazırlık yapan Yavuz Yakamoz hangi cehennemdeydi? Kararan gözleriyle etrafına bakındı. Tanıdığı o sima ortalarda yoktu. Sinirlendiği için alnında beliren patlayacak gibi duran damarına basan söz karşısında oysaki fazla sakindi.

"Ne demek iptal?"

Soruyu dişleri arasında tıslayarak konuşan Tunahan Kozan'dı. Sinirlendiğini belli eden ses tonu şu an için Yavuz Yakamoz'u öldürebilirdi. On bir adam boşu boşuna olmayan bir doğum günü partisi için mi çağırıldığı düşünmesi ve üstüne kendilerini salak yerine koyan ellilerinin sonunda olan ihtiyarın canını okumak dışında düşündüğü pek bir şey yoktu.

"Yavuz Yakamoz'un kızı kayıp."

Yer altının azılı tetikçisi olan Murat Şahınerin sözleriyle herkesi şok dalgası aldı.

"Yavuz'un bir kızı mı varmış?" diye sordu Ares. Şaşkınlığı sözlerine de yansırken.

"Yer altından sır gibi sakladığı kızı kaybolmuş."

"Kızını hangimize peşkeş çekecekti?" Tunahan'ın imalı amber gözleri Ares'in zümrüt yeşili gözlerine asılı kaldı. "Sana mı, yoksa bana mı?"

Ares soru karşısında öylece kendisine imayla bakan baş düşmanı olan Tunahan'ın gözünün üzerine yumruk atmamak için kendisini kasıyordu. Yavuz şerefsizin önde gideni olan kendisine bile hayrı olmayan nadir koltuk sahiplerinden biriydi. Kızını güç ve iktidar için aynı masa da oturduğu adamlara mı peşkeş çekecekti. Yıllardır kimse tarafından bilinmeyen kızını şimdi kime vermek istiyordu? "Zırvalamayı kes Kozan."

"Baykan zenginliğimiz seninle yarışır durumda. Masanın en varlıklı iki adamıyız. Para şeytanı bile iyi müslüman yapmaya yeter."

"Kes sesini yoksa ben senin sesini kesmeyi bilirim."

Tunahan alayla gülümsedi. Karşısında olan adam hangi dövüşlerini kazınmıştı ki şimdi kazansın. Ellerini göğsüne doğru çekerek Ares'i kendi üzerine çekti. Gelmesini istiyordu. Güçün kim de olduğunu artık herkes bilmeliydi. "Ares Baykan gel ve göster güçünü."

"En son evden bir hafta çıkarmamıştın. Hala gelmemi istiyor musun?"

Tunahan bu sözleri ciddiye almayarak, alayla gülümsedi. Kendisi bir hafta evden çıkamamışsa ne olmuş yani Ares Baykan hemen çıkmış mıydı? Hayır! Üç gün evinde oturmuş, dördüncü günde evden çıkar çıkmaz magazine meze olduğunu unutan adamı kaale bile almadı. Magazine haber veren kendisiyken bir de. Gülüşü karardı ve dudakları tek çizgi halini aldı. "Haber olmayacak kadar az döveceğim Baykan."

"Siktir git Kozan." sinirle dişlerinin arasında tısladı. Magazincilere haber verenin Kozan olduğunu biliyordu. Girdiği ilk ihaleyi kaybettiirerek cezasını kesmesine rağmen misilleme yapan taraf yine sokuk herifti. Aldığı son model arabayı patlatmıştı. "Basit bir ihale ile kalmam bu defa."

"Hiç aklın kalmasın Baykan bende basit bir araba patlatmam."

Basit dediği ihale yüz milyon dolarlık bir kayıptı Tunahan Kozan için ki bunun iki katı kadar arabayı patlatarak misilleme yapma gereği görmüştü.

"Neyse ki sayende çok daha iyi bir araba olmuş oldum." Tunahan Kozan'ın istediği arabayı alarak lafını esirgemedi.

"Sayende çok daha iyi bir ihaleyi aldım." Ares Baykan'ın ihalesini girerek çok daha iyi kazanç sağladığını dile getirdi.

Murat Şahıner iki genç yer altı iş adamının ortasına girdi. "Konumuz ihale ya da araba değil. Kendinize gelin."

"Kes sesini Şahıner!"

"Kes sesini Şahıner!"

İki adam aynı an da araya girmeye çalışan adamı susturdu.

"Ben Tunahan Kozan bana yapılan bu saygısızlığı o Yakamoz denen sırtlandan alacağım, bu böyle bilinsin." Tunahan tavrını ortaya koyarak raconunu kesti. "Demir bizim burada işimiz yok. Söyle adamlara hazırlansınlar gidiyoruz."

"Ben Ares Baykan bana yapılan bu yamuğu o Yakamoz sırtlanını yamultacağım. Sözlerim herkes tarafından bilinsin ve dile gelsin." Diyerek sağ koluna baktı. "Kahhar söyle adamlara hazırlansınlar burada işimiz yok, gidiyoruz."

"Emrin olur abi." Kahhar tüm korumalar bilgiyi geçmesiyle elliye yakın araba lüks otelin önüne geldi.

Ares sağ kolu Kahhar ile otelin çıkışına gelerek eskort arabanın arkasında arabaya binmeleri ile elli yakın araba aynı an da çalışarak oradan ayrıldı.

"Abi ne olacak şimdi?"

Ares sıkıntılı bir nefes vererek, oturduğu arka koltukta yayıldı. Sırtlanın oldukça düşmanı vardı. Kızını korumak için yaptığı davranışı içten içe takdir etsede bu gece yaptığı hata asla ama asla kabul edeceği durum değildi. Diğer düşmanları öldürmezse zaten bunu Ares zevkle yapardı. Aklını kurcalayan ise Tunahan Kozan'ın söylediği sözlerdi. Kızının şimdi ortaya çıkmasında ki amaç neydi? Öz kızını peşkeş mi çekecekti? "Bilmiyorum Kahhar ama kötü günler geride kaldı şimdilik, yarın ise daha kötü günler bekliyor sırtlanı."

"O adam kızını bunca bu alemde nasıl gizli tuttu?"

"Sırtlan bu, Kahhar zekasına akıl sır erdiremezsin."

"Kızıda kendisi kadar çirkindir." Kahhar'ın meraklı gözleri koltukta yayılan Ares'i buldu. Tepkisini merak ediyordu. Sırtlandan çıkabilecek kadın ne kadar güzel olabilirdi ki?

"Eminim öyledir." Ares normalde susarak cevabını verirdi ama sırtlanın çirkin ve gudubet yüzünden çıkacak kız da belliydi. Tüm kötü genlerini kanından olan kıza verdiğini düşündüğü için, zihninde dönen düşünceleri sağ kolun söyledi.

Kahhar yıllardır ona hem yoldaş hem de sadık kalan nadir insanlardan bir tanesiydi. Gözleri kapalı ona güvenirdi. Sevmediği tek özelliği Tunahan Kozan'a olan saygısıydı. Yok saydığı adama olan saygısı ara ara çıldırmasına neden olsada, Kahhar'ı seviyordu.

"Şu yeni yaptırdığım otele gidelim."

"Emrin olur abi." Kahhar önde ki eskort arabaya bilgiyi geçti.

Tunahan Kozan'ın yaptırmış olduğu otelin yanına daha geniş arazide ve daha yüksek katlı yaptırdığı otelinden bahsettiği aşikardı. Plaja sıfır olan otelin dış görünüşü tamamen eski İtalyan eserlerden esinlenerek yapıldığı için ilgi oldukça yüksekti. Otelin inşaası biter bitmez yıl da birkaç gününü burada geçiriyordu Ares. Kendine özel olarak yaptırdığı kral dairesi zemin kattaydı. Elini balkondan uzatsa denizin suyuna karışıyordu. Biliyordu ki Ares orada huzur buluyordu. Yanan içini soğutuyordu. Denizin kıyısında oluşan yakamozu izlemek için giderdi. İzlediği yakamoz, kulaklarını dolduran deniz dalgaları ancak onu geçmişinden koruyabiliyordu. Geçmiş her zaman için geçmiyordu. Yaşatılan travmalar, açılan yaralar geçmiyordu. Ölmek isteyip ölemiyordunuz. Acı içinde alınan nefesi kelimelerin dar kalıplarına sığdıramazdı.

***

Gece boyunca Kahhar ile içen Ares'in zümrüt yeşil gözleri denizin kıyısını buldu. Yakamoz ışıklarının mavisi gözlerine vururken, kulaklarını dolduran ise denizin dalga sesiydi. Gözleri bir an için huzurla kapandı. Denizin yosun ve sofistike kokusunu içine çekti. Zihnine düşen anılar içimde ki huzuru acıya buladı. Zümrüt yeşili gözlerini acıyla açtı. "Özür dilerim Çınar." Hafif dolgun dudaklarından çıkan acı çektiğini belli eden sesiyle boşluğa konuştu. Kemikli ve sert hatlı çenesi kasıldı. Dişlerini sıkıyordu. Yüreğini yakan ateşini dindirmek için kasıyordu kendisi. Elinde olan kadehi sıktığından bir haber, öylece avuç içinde parçalandı. Cam kırıkları avuç içlerinden değil de yüreğindeydi. "Çınar emanetine sahip çıkamadım."

"Ares!" Kahhar acı çeken dostunu kendisine getirmek için seslendi. "Ares senin suçun değildi." Kulaklarını kendisine tıkayan dostunu hemen şu an kalkıp dövebilirdi.

"Benim suçum Kahhar." dedi acı dolu sesiyle.

"Çocuktun ulan sende nasıl senin suçun olabilir?" Kahhar'ın sinirden ağzında ki tükürleri dışarı çıktı.

"Ares Baykan'ın hiç çocukluğu olmadı."

"Ares, çocukluğunla savaşmayı bırakmalısın."

"Savaşamıyorum bir tek çocukluğuma yeniliyorum." Diyerek kanlı elini masanın üzerinde duran viski şişesine uzattı. Dudaklarına götürdüğü viski şişesini başına dikti. Dudaklarının kenarından akan içkiyi elini tersiyle sildi. "Ona karşı çok zayıfım."

"Nasıl bir his?"

"Ölümle yaşam arasında..."

"Arafın tarafı olmaz Ares. Sen hala yaşıyorsun."

"Çizgi." Diyerek bakışlarını yeniden denize çevirdi. "Kahhar ben çok mu içtim?"

"Dozunu kaçırdın."

"Kıyıya vuran kadın gerçek değil mi?"

Kahhar bakışlarını denize doğru çevirdi. Karşısında oturan Ares kadar çok içmediğine yemin edebilirdi. "Senin gördüğünü bende görüyorum."

"Uzun mor elbisesi kadını görüyor musun?"

"Evet."

"Kahhar kadın kıyıya vurmuş."

"Bakmamı ister misin?"

"Hayır."

"Anlamadım."

"Beraber bakalım."

Ares ve Kahhar balkondan denizin kıyısına atladı. Sarhoş olmasına rağmen ayakta dimdik duran Ares, omuzlarını kaldırarak denizin kıyısında yürüyordu. Oldukça güçlü bünyesi vardı. Plajın en kıyısına vuran kadına, yaklaştıkça içinde anlam veremediği sanrılar vardı. Ölü kadın bedeni görmek bu gece isteyeceği son şey bile değildi. Adımlarını hızlandırdı. Arkasında iki adım geride gelen Kahhar olduğunu bilmek iyiydi. Mor elbiseli kadının yanına gelerek dizinin üzerine çöktü. Kucağına alarak bej renginde ki plaj kumların üzerine yatırdı. İşaret ve orta parmağı ile nabzını kontrol etti. Derinlerden hissettiği nabzı alıyordu. "Bir de sen bak şu nabza Kahhar."

Kahhar eğilerek kadının şah damarına doğru parmaklarını yaklaştırdı. "Derinlerden alıyorum."

"Yaşıyor."

"Kadın muhtemelen boğulmuş."

"Ne yapmamız gerekiyor?"

"Benim görevim adam öldürmek. Yaşatmayı ben nereden bileyim?"

Ares daha çok içmesine rağmen aklı başında olmayan ise Kahhar'dı. Sol elinin üzerine sağ elini getirerek kalp masajı pozisyonunu aldı. Hayatında ikinci defa yapacağı kalp masajıydı. İlkinde yaptığı kişi ölmüştü. Kitaplardan öğrendiği kadarıyla birleştirmiş olduğu elini kadının sol göğsüne yakın yere koyarak kalp masajı yapmaya başladı. "Bir ve iki ve üç ve...otuz." Kadının başını geriye doğru çekti. İşaret ve baş parmağıyla burnunu kapattı. Boşta olan eliyle kadının dolgun kiraz gibi kırmızımsı dudaklarını araladı. Aldığı derin nefesi, kadının dudaklarının arasından bıraktı. Kadının göğsü şişene kadar suni solunumunu sürdürdü. Tekrar derin bir nefesi içine çekti ve nefesini kadının dudakları arasından gönderdi. Kadının göğsü şişene kadar durmadı. Kendine gelmeyen kadına tekrardan kalp masajı yapmak için pozisyon aldı ve saymaya başladı. "Bir ve iki ve üç ve... Otuz." Durumu değişmeyen kadına yeniden suni teneffüs yaptı. Dakikalarca kalp masajı ve suni teneffüse devam eden Ares dudaklarını kadının dudaklarının üzerine koydu. İçine çektiği nefesi kadının dudakları arasından ciğerlerine gönderdi. Göğsü şişen kadının dudaklarından ayrıldı. Derin nefesi içine çektiği sırada, kadının dudakları arasından yuttuğu deniz sularını çıkardı. Gözleri açılıp kapanan kadın öylece başını sağa doğru yatırarak ciğerlerini yakan deniz suyunu ağzından dışarı çıkardı. Öksürerek kendine gelmeye çalışan kadının gözleri acıyla açıldı.

Ölmeyi bile beceremedin Esil!

Yattığı plaj kumun üzerinde doğruldu. Ellerini göğsüne bastırdı. Canı acıyordu. Göğüs kafesini kaplayan acı ruhunda son buldu. Söylemek istediği onlarca söz varken gözleri kapan kadın kendisini hayatta tutan adamın kolları arasında bayıldı.

More Chapters