Geceydi. Liven, yalnızca yıldızların aydınlattığı avluda oturuyordu. Kaptan seçilmesinin üzerinden saatler geçmişti ama aklındaki fısıltılar dinmemişti.
"Ben kaptan mıyım artık?"
"Ya o karanlık aura... beni benden alırsa?"
"Bu gücü kontrol edemezsem, ben de bir iblise dönüşürüm."
O sırada adımlar duydu.
Elya, hafif adımlarla yaklaştı.
"Liven…"
"İyi misin?"
Liven başını salladı. "Bilmiyorum."
Elya, yere oturup sessizce ona baktı.
"Sen değiştin. Ama bazen… korktuğun şeyi kontrol edebilirsin. Yeter ki içine bakmaktan korkma."
Ertesi sabah…
Harven herkesi topladı:
"Artık bekleme yok. İlk görev başlıyor."
Tahta bir pano gösterdi. Üzerinde haritalar, görevler, canavar raporları…
"Hepinizden gruplar kurmanızı istiyorum. Ama kaptanlar, seçim hakkı sizde."
Tüm gözler Liven'e döndü.
O an, ilk gerçek kararı vermesi gerekiyordu.
Kimleri seçmeliydi?
Sadakat mi önemliydi, güç mü, zekâ mı?
Liven düşündü…
Elya – Sessiz ama içi derin.
Kael – Kararlı, stratejik.
Yurei – Soğukkanlı ve hızlı.
Tamar – Güçlü ama sadık.
"Bu dördü benimle gelsin," dedi.
İlk görevleri:
"Sisli Orman'da ortaya çıkan yaratıkları araştırmak ve yok etmek."
Harven: "Dikkatli olun. Bu görev sıradan değil. Bazı canavarlar, lanet taşıyor olabilir."
Liven içinden geçirdi:
"Belki… o ses yine gelecek. Belki iblis beni yine çağıracak. Ama bu sefer… ona teslim olmayacağım."
Grup, yola koyuldu.
Gölgeler arasında, kader de onları izliyordu.