Kapının çatlakları, gökyüzünü yaran şimşeklerle aynı ritimde genişliyordu. Her patlamada, mühürden kopan parçalar göğe savruluyor, havada eriyerek kara kül haline geliyordu. Solinar Geçidi artık yalnızca bir geçit değil; koca bir yarığa dönüşmüştü. Ve o yarıktan gelen uğultu, bütün çelik ırkının damarlarını buz gibi bir korkuyla dolduruyordu.
İlk Boğucu nihayet dışarı adım attı. Boyu dağlar kadar, gövdesi eski savaş enkazlarından toplanmış binlerce çelik plaka ile örülüydü. Her adımında zemine gömülen paslı pençeleri, metalin en derin tınısını çıkartıyordu. Gözlerinde erimiş uranyumun rengi vardı — soğuk ve acımasız.
Ironsurge, elindeki hidrolik bıçağı yeniden etkinleştirdi. Hidrolik pistonlar "tsss" diye açılırken gövdesindeki enerji çekirdeği mavi alevle parladı. — Bu kapıdan tek bir Boğucu bile geçmeyecek…
Ama o sırada, arka yarıktan üç Boğucu daha çıktı. Onların arasında, zırhı obsidyen siyahına boyalı bir Gölge-Bağlayıcı vardı. Bu yaratık, etrafındaki bütün enerjiyi çekerek rakiplerinin silahlarını işlevsiz hale getiriyordu.
Aetherion savunma hattından bağırdı:
— Tüm birimler! Kod: "Çelik Gölgesi"! Özel protokoller devrede!
Ve savaş başladı.
Otobotların Gücü
Valkyros gökten indi. Kanatları plazma kenarlıydı; kanat çırpışıyla etrafındaki havayı iyonize ederek düşmanların üzerinde şiddetli elektrik fırtınaları oluşturdu.
Thermablade, kollarını bükerek devasa plazma kılıçlarına dönüştürdü. Her savurduğunda metal eriyor, zeminde parlak izler kalıyordu.
Gravitor, yerçekimi alanlarını manipüle ederek Boğucuların devasa gövdelerini aniden yere çiviledi. Yüzlerce tonluk canavarlar, metal toprağa gömüldü.
Ironsurge ise doğrudan Fluxbane'e yöneldi. İki eski dost, gök gürültüsü gibi çarpıştı.
Karanlık Taraf
Fluxbane, gövdesindeki mor çekirdeği aşırı yüke bindirdi. Arkasından çıkan Voidmaul, zincir kancalarını savurarak Valkyros'u tekrar havada yakaladı. Bu kez kancalar sadece çelik değil, enerji dalgaları da yayarak Valkyros'un kanatlarını felç etti.
Gölge-Bağlayıcı, Aetherion'un ağır toplarını susturdu. Mermiler namludan çıkar çıkmaz havada eriyor, sadece metal tozu olarak yere düşüyordu.
Kıyamet Anı
Geçidin yarığı artık kontrolsüz şekilde büyüyordu. İçeriden, yüzlerce Boğucu'nun çığlığı aynı anda yükseldi. Gökyüzü, siyah siluetlerle doldu. Bazıları örümcekvari çok bacaklı, bazıları ise kanatsız ama tank gibi ağır zırhlıydı.
Ironsurge, Fluxbane'in gövdesine bütün gücüyle vurdu, ama Fluxbane sadece gülümsedi:
— Geçidi durduramazsın, eski dostum. Artık çelik de ölümlü.
O anda, mühür tamamen koptu.
Bütün gezegenin gökyüzü yarıldı. Kara boşluktan yağmur gibi Boğucular yağmaya başladı. Uzakta şehirler yok olurken, Solinar Geçidi artık sadece bir savaş alanı değil, kıyametin merkeziydi.
Ve çelik ırkının tek umudu, bu kanlı vadide sonuna kadar direnecek olan birkaç otobotun yeminine kalmıştı.
---