Cherreads

Chapter 4 - KORKULARIN İSYANI

 Alhsom, alarm sesiyle uyanınca yeniden pazartesinin geldiğini anladı. Rüyasında her ne gördüyse bir eksiklik hissediyordu. Son ana kadar her şey çok netti fakat alarm sesinin bir şövalye misali çıkagelip kılıcıyla rüyasını parçalaması sonucu hepsini unutmuştu. Ne kadar uğraşsa da rüyayla alakalı hiçbir şeyi hatırlayamadı. Buna rağmen hissettirdikleri hâlâ devam ediyordu: boşluk. Sanki, sahip olduğu çok önemli bir şeyi kaybetmiş ya da unutmuş gibi hissediyordu. Hazırlanıp okula gitti, bu sefer erken varmayı başarmıştı. Koridorda Misa'yı gördü: Günaydın, dedi sakince. Misa da her zamanki neşeli 'Günaydın'ıyla cevap verdi. İkisi de bu dinamiğe alışkındı artık. Yanında iki kız daha vardı. Alhsom onları beş hafta sonra ilk kez görüyordu, bu yüzden şaşırdı. Biri uzun boylu ve zayıf, diğeriyse görece kısa ve kiloluydu. İkisi birbirinin zıttıydı sanki. Uzun olan, Alhsom'dan bir iki santim uzun gibiydi. Sırtına kadar gelen, parlak, açık mavi saçları vardı. Kısa olansa yine parlak, pembe renkli saçlarını topuz yapmıştı. İkisinin de saçları görünür bir biçimde tek renkti yani boya değil, gen tasarımı olmalıydı. Alhsom bunları düşünürken mavi saçlı kız konuştu: 

"Merhaba. Benim adım Keira, bu da …" 

O kadar ilgilenmiyordu ki kızın ne dediğini anlamamıştı ya da basitçe diğer kızın adını unutmuştu. Pembe saçlı olan konuşmayı devam ettirdi: "Yan sınıfta okuyoruz, Misa bahsetmiştir." Rahatsız edici derecede tiz bir sesi vardı. Alhsom "Yoo, bahsetmedi." dediyse de Keira aldırmadan araya girdi: "Birazdan ders başlayacak, o yüzden kaçalım biz. Bu arada tanıştığımıza memnun oldum." Çok yapmacık konuşuyorlardı. Daha ilk izlenimlerinden Alhsom onları hiç sevmemişti. Sınıflara geçtikten sonra gün aynı monotonlukta ilerledi ve sonunda öğle arası geldi. Misa direkt sınıftan çıktı, Alhsom da peşinden gitti. 

"Şey, yemeği ne yapacaksın?" diye sordu Alhsom heyecanını gizlemeye çalışarak.

"Keira çağırdı, kızlarla birlikte yiyeceğiz." 

"Aa. İyi eğlenceler." dedi bu sefer de hayal kırıklığını gizlemeye çalışarak.

"Teşekkürler."

O sırada Gille de kapının önüne çıkmıştı. Alhsom'a seslendi: 

"Boş ver onları da biraz erkek erkeğe takılalım." Alhsom bu teklifi kabul etti. Sonrasında, yemeklerini de alıp birlikte, erkekler yurdunun önündeki banklardan birine geçtiler. Oralar daha sessiz oluyordu. Nihayet yalnız kaldıklarında Gille muhabbete daldı:

"Onlar Misa'nın en yakın arkadaşları. İnan bana, aralarına girmek istemezsin." 

"Orasını anladım." dedi Alhsom. "Sadece altı haftadır onları hiç görmemiş olmama şaşırdım." 

"Görmemen normal. O ineklerin sınıftan pek çıktıları yok zaten." 

Yeniden sessizlik olmuştu ki Alhsom bir ses duyduğunu sandı. "Bir dakika." dedi Ardından koşarak yurt kapısına kulağını dayadı. Evet, yanılmamıştı; içeriden bir şeylerin sürüklenmesini andıran sesler geliyordu. Gille ise oturduğu yerden "Saçmalama, orada kimse yok." demekle yetindi. "Sen öyle san." dedi Alhsom. Ardından ona Misa ile buluşmak için okula gittiğinde yurdun içinden çıkan ilaçlama personellerinden ve onları takip eden garip adamdan bahsetti. "Bağlantıları ne bilmiyorum fakat tuhaf bir şeyler dönüyor gibi." dedi. 

"Belki sadece yurdu da ilaçlamaları gerekmiştir. Hem kendin diyorsun ilaçlama personelleri diye. Bırak da adamlar işlerini yapsın." 

Gille'in bu tavrı Alhsom'u kızdırmıştı. Yüzünü çevirip tekrardan kulağını kapıya dayamıştı ki onları gören müdür yardımcısı bağırdı: "Çabuk buraya gelin! Yurda yaklaşmak yasak." Bunu duyan Gille, Alhsom'u kolundan tuttuğu gibi oradan uzaklaştırdı. 

"Görüyor musun? Bir şeyler gizliyorlar işte!" dedi Alhsom sürüklenirken. 

Gille geçiştirdi. "Sen onu boş ver de Misa'yla mı buluştum demiştin?" 

"Evet, ne olmuş ki?" 

"Yanlış anlama, düşüncelerini anlayabiliyorum. Tam olarak bu nedenle seni uyarmam gerek. Misa çok popüler birisi ve tahmin edebileceğinden daha dolu bir hayatı var. Hani; bir gün seninle vakit geçirmek ister, yarın başkasıyla. Yani sonra üzülme diye söylüyorum." 

"Hey, sakin ol. Teklifi yapan oydu zaten. Ayrıca insanlarla fazla samimi olmak gibi bir planım olmadı hiçbir zaman." 

"Anlamana sevindim. Karıştığım için üzgünüm, böylece geçen haftaki olay için ödeşmiş olduk."

 Alhsom belli etmese de içten içe bu olaya öfkelenmişti. Kendisine tavsiye verilmesinden nefret ederdi. O da biliyordu elbet, Misa'nın hayatında bir sürü insan vardı, onunkinde ise çok daha az. Birlikte yaşadıkları tüm güzel anlar, Misa için sıradan birer anıdan ibaretti sadece. Dolayısıyla ne söylediğinin, ne yaptığının hiçbir önemi yoktu. Sonuçta Alhsom, Misa'nın ne düşündüğünü biliyordu. Arkadaşlardı işte. Gelgelelim kader, Alhsom'un insanlardan uzak durma planına engel olmak istiyor gibiydi. Çarşamba günü boş bir derste; Keira, yanındaki kız ve başka bir çocukla onların sınıfına geldi. Alhsom onlardan uzaktaydı, bir süre lafladıktan sonra Alhsom ve Gille'i de yanlarına çağırdılar. Pembe saçlı, "Doğruluk mu, cesaret mi oynayacağız. Siz de katılmak ister miydiniz?" dedi yine o cırtlak sesiyle.

"O nasıl oynanıyor ki?" dedi Alhsom. 

"Ne, hiç oynamadın mı?!" dedi Misa şaşkınlıkla. 

"Hayır?" dedi Alhsom, sorgular bir bakışla. 

Keira yanıtladı: "Sırayla birbirimize doğruluk mu cesaret mi diye soracağız. Karşıdaki doğruluk seçerse, soran kişinin sorduğu herhangi bir şeye doğru cevap vermek zorunda." Pembe saçlı, cümlenin devamını getirdi: "Cesaret derse de o kişi ne isterse yapmak zorunda." 

Bu ikisi konuşurken genelde birbirlerini tamamlıyorlardı. Tatlı değil, rahatsız ediciydi. 

"Çok kötü amaçlar güden bir oyunmuş gibi geldi bana." dedi Alhsom ancak Gille "Hadi ama! Eğlenceli olacak." deyince denemeye karar verdi. İlk önce, yanlarındaki çocuk Gille'e sordu. Gille cesaret dedi, o da öğretmenler masasındaki ekranla oynayarak bir sonraki dersi sabote etmesini istedi. Bu istek Alhsom'un cesaret demekten korkmasına yol açtı. Ardından Gille, Misa'ya sordu. Misa doğruluk dedi, o da "Bu masadaki en yakışıklı bulduğun kişi kim?" diye sordu. O da yeni gelen çocuğun ismini söyledi. Alhsom da aynı şeyi düşünmüştü. Bu çocuk, ondan daha uzun ve daha yapılıydı. Ardından Misa, Alhsom'a sordu. Alhsom doğruluk dedi. "Şu ana kadar kaç sevgilin oldu?" diye sordu merakla.

Alhsom içinden güldü. Kızlar başka neyi merak ederdi ki zaten? "Hiç olmadı." dedi. 

Peki, olmasını istediğin birisi oldu mu daha önce?" diye sordu Misa bu sefer de. "Hey, sadece tek soru sorabilirsin; oyunbozanlık yapma!" dedi Gille. 

"Of, tamam!" dedi Misa. 

Sonraki turda Alhsom'a pembe saçlı kız çıktı. Kız "Doğruluk." dedi. Alhsom biraz düşündü, merak ettiği hiçbir şey yoktu. O yüzden "Adın neydi?" diye sordu. Kız ve Keira hariç masadaki herkes gülmeye başladı, özellikle de Gille. "Dalga mı geçiyorsun? Madem istemiyorsun, ben alırım sıranı." dedi kız. Kızın yüzü kızarsa da Alhsom gayet mutluydu çünkü cidden kızın adını bilmiyordu. Kıza Keira çıktı. 

"Sen zaten her şeyimi biliyorsun, bu yüzden eğlenceli olsun diye cesaret diyeceğim." dedi Keira. Pembe saçlı, buna çok sevinmişti.

"Cesaret ha? O zaman Alhsom'u öp! Dudaktan." 

Keira hiçbir şey demeden Alhsom'a yaklaştı. Az önce gülen Alhsom'un bir anda yüzü düştü. Gerilmişti, herkes merakla onları izliyordu. Onu kurtarması için göz ucuyla Gille'e baktı ancak o da ellerini 'Yapacak bir şey yok.' dercesine yukarı kaldırmakla yetindi. Tam o sırada bir mucize gerçekleşti ve sınıfa Irina girdi. "Alhsom!" dedi öfkeli bir şekilde. "Özür dilerim ama bir dakikalığına Alhsom'la konuşmam lazım. Oyununuza sonra devam edersiniz." dedi. Ardından Alhsom'u kolundan tutup dışarı çıkardı. Pembe saçlı kızdan sonra, boşluğa dudağı büzük şekilde bakan Keira'nın da yüzü kızarmıştı. Gille onları izlerken kıkırdıyor, Alhsom ise kurtarıcısına teşekkür ediyordu. Ellerini kavuşturarak "Tanrım, sana şükürler olsun! Ah, Irina... Sana ne kadar teşekkür etsem az." dedi fakat Irina, onun bu dediklerini görmezden gelmekle ve suratına öfkeli bir ifadeyle bakmakla yetindi. "Dün neden kulübe gelmedin?" diye sordu. O gün Gille ile konuştuklarından sonra sorguladığı şeyler yüzünden canı bir şey yapmak istememişti. Irina da bir gün için bir şey demez diye düşünmüştü. "Halim yoktu, 'Bir günden bir şey olmaz.' diye düşünmüştüm." Verdiği cevap nedense Irina'yı daha da çok kızdırmıştı. "Sen durumun ciddiyetinin farkında mısın? Şu lanet uyuşturucu yüzünden 4. sınıflar artık kulüplere katılmayı bıraktılar, hatta diğer sınıflara da bu uyuşturucu yayılmaya başlamış sanırım. Zaten az kişiydik bir de insanlar gelmeyi bırakınca… Dün dört kişiydik sadece ya! İnanabiliyor musun? Çoğu kulüp kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya ve eğer böyle devam ederse bizimki de kapatılabilir." Alhsom, şaşkınlıkla kızın suratına baktı. Tamam, kızlar çok konuşurdu ama ondan böyle bir tepki beklemiyordu. "Özür dilerim, bir dahakine dikkat ederim." dedi artık susması için. "Hem madem bu durum bu kadar ciddiye bindi, neden okul idaresi bunun için bir şey yapmıyor?" 

"Onlar bir sorun olmadığını iddia ediyorlar. Hatta söylenenlere göre bazı öğretmenler bile aynı uyuşturucunun semptomlarını göstermeye başlamış." 

"Saçmalığa bak!" dedi Alhsom. "Kimsenin mi çantasını aramıyorlar, nereden buluyorlar bu maddeleri." Sonunda konuyu kendi üzerinden çekmeyi başarmıştı.

"Hiçbir fikrim yok. Ben de aynı şeyi sorguladım. Bir şey olsa şimdiye kadar çıkardı. Sanki herkes anlaşıp bize şaka yapmaya karar vermiş gibi. Birbirleriyle konuşmuyorlar, ortalıkta zombi gibi geziniyorlar falan." 

"Haklısın, birileri bize şaka yapıyor olmalı ama bunu yapanların öğrenciler olduğundan emin değilim. Koridorlarda görüyorum, boş gözlerle etrafa bakınıyorlar. Sanki beyinlerinin içi bomboşmuş gibi."

"Sanırım dersler için." dedi Irina. "Kullandıkları madde, onları engin bir kayıtsızlığa sürüklüyor. Hiçbir şey hissetmiyorlar, çevreleriyle ilgilenmiyorlar. Sadece ders çalışıyorlar."

Her ne kadar vaziyet korkutucu olsa da Alhsom, bir süre sonra sorunun kendi kendine çözüleceğini sanıyordu ancak öyle olmadı.

 Aradan günler geçti ve vakalar gitgide artmaya devam etti: Sınıfındaki fazla tanımadığı insanlar -gerçi onlar önceden de pek farklı değil gibiydiler- birlikte oyun oynadıkları çocuk ve son olarak Keira ile yanındaki şu pembe saçlı kız. Bir gün Misa ağlayarak sınıfa gelmişti, Alhsom ne olduğunu sorunca "Keira ve …! (Yine ne dediğini anlamamıştı. Bu kız büyülü olmalıydı, Alhsom'un onu tanımasını istemiyordu sanki.) onlar da uyuşturucunun etkisine girmiş!" dedi. Alhsom ve Gille hemen Misa ile beraber onların sınıfına gittiler. Sınıftaki herkes ya ders çalışıyor ya da boşluğa kitlenmiş duruyorlardı.

"Merhaba, beni hatırladın mı?" dedi Gille. 

Keira yanıtladı: "Evet, sen yan sınıftaki çocuksun." 

Robotik bir sesle tane tane konuşuyordu. Yüzünde hiçbir duygu belirtisi yoktu.

"İsimler var ama birlikte yaptığımız her şeyi unutmuş!" dedi Misa. Ağlamasını hala durduramamıştı. Gille, belki işe yarar diye kızlara birlikte yaptıkları şeyleri ve anılarını hatırlatmaya çalıştı ama nafile. Kızlar tepki bile vermekten acizdiler.

"Hayır, oyun oynamış olamayız. Oyun oynamak vakit kaybıdır." dedi diğer kız. Robot gibi konuşması sayesinde sesi artık eskisi kadar rahatsız edici çıkmıyordu. 

"Daha fazla dayanamıyorum. Kaç kişiyi daha bu illete kaybetmemiz gerekiyor? Bu durum artık çığırından çıktı. Başkaları yardım edemiyorsa biz bir şeyler yapmalıyız." dedi Misa gözyaşları içinde.

"Bunu kaçıncı dile getirişimiz?" diye sordu Alhsom. "Olmuyor işte, hiçbir şey işe yaramıyor."

Haftalardır arkadaşlarını örgütlemeye çabalıyorlardı. Öncelikle aileleriyle ve diğer öğrencilerin velileriyle defalarca bu konu hakkında konuşmuşlardı ama hiçbiri olayı yeterince önemsememiş ve birkaç uyuşturucu bağımlısı haddini bilmezle arkadaşlık etmeleri dışında çocuklarının gayet iyi durumda olduklarını iddia etmişlerdi. Söylediklerinin ne kadar saçma olduğunu aklı başında olan herkes kavrayabilirdi de etrafta üç beş kişi harici aklıselim insan kalmamıştı ki. Kalanlar da kendilerini bağlayan bir şey olmadığını düşündüklerinden yardımcı olmayı reddediyordu. Bu yüzden Alhsom, Annesi "Abartıyorsun." dediğinde daha fazla şaşırmak yerine tartışmaya bile çalışmadan konuyu kapatıyordu. Birileri onları bir şekil kandırmıştı ama nasıl? Ne tür bir uyuşturucuydu bu? Aileler de mi kullanıyordu? Alhsom da Gille de evlerin her yerini didik didik aramalarına ağmen ailelerinin o tarz maddeler kullandığına dair herhangi bir kanıt bulamadılar. O sırada öğretmenler de öğrencileriyle birlikte yavaş yavaş robotlaşmış, dersleri sadece kitap ve önceden hazırlanmış sunumları okuyarak işlemeye başlamışlardı. Laboratuvarda ders işlemeyi ve deney yaptırmayı da komple bırakmışlardı artık. Bir gün, Melek Hanım, olaylarla alakalı olarak çok ilginç bir konuşma yaptı:

"Bunları konuşmamız yasak olduğu için herkes üç maymunu oynuyor ama ben kendimi daha fazla tutamayacağım. Aklı olan daha fazla geç olmadan bu okuldan kaydını aldırır. Şu hâle bakın! Bir tane doğru dürüst ders işleyen öğretmen kalmadı. Müfredatı da değiştirip iyice rezil ettiler. İnsanların beynini yıkıyorlar, farkında değil misiniz?" 

Ardından sınıfı terk etti ve bir daha geri dönmedi. Müdür, sanki hiçbir şey olmamış gibi hemen ertesi gün yerine bir başkasını atadı ve Melek Hanım'ın ağır psikolojik sorunları olduğunu ve bu yüzden geçici süreliğine akıl hastanesine yatırıldığını, oradan çıkınca da başka bir şehre tayininin istendiğini söyledi. Kadına gerçekten ne olduğu hâlâ bilinmese de müdürün anlattıklarının yalan olduğu kesindi. Onlara yardım etmeye çalışan tek yetişkinin de ortadan kaldırıldığını görünce işin başa düştüğünü fark eden Alhsom, Misa ve Gille'in de içinde bulunduğu henüz aklını kaybetmemiş bir grup öğrenci, kanıt için tuhaf davranan arkadaşlarını videoya almaya karar vermişlerdi. Görüntüleri, emniyete ve narkotiğe götürdüklerindeyse polisler önce okul idaresiyle görüşüp sonra da -muhtemelen onların yönlendirmesiyle- görüntülerin montaj veya şaka amaçlı çekilmiş olduğunu düşünerek olayı derinlemesine araştırmayı reddettiler. Alhsom ve arkadaşlarının uzun ısrarları sonucu, polisler okula birkaç müfettiş gönderilmesine ikna oldular ama nedense müfettişler, iddiaların asılsız olduğu ve çocukların durumunun gayet normal olduğunu raporladı. Raporun yayınlandığı gün içerisinde, daha olayın şokunu atlatamamışken, görüntüleri gösteren herkes tek tek robotlaştılar. Son olayların da üstüne artık sorunun uyuşturucudan ibaret olmadığı ve belki de okul yönetiminden bile daha güçlü insanların işin içinde olduğu anlaşılmış oldu. İnsanlar bu sefer aptallıktan değil korkudan sustular. Alhsom, Gille ve Misa da polise giden ekibin içinde oldukları için sıradaki hedef olmaktan çok korkuyorlardı. O yüzden bir süre konuyu kapatma ve okula gitmeme kararı almışlardı. Ne yazık ki devamsızlık sınırı yüzünden dördüncü gün tekrar okula dönmek zorunda kaldılar, ayrıca üç gündür başlarına bir şey gelmediği için artık güvende olduklarını düşünmüşlerdi. İşte, tam okula döndükleri o gün, Misa en yakın iki arkadaşını kaybetmiş ve sessizliğini bozmuştu. Alhsom da biliyordu, sonsuza dek sessiz kalıp saklanarak kurtulamayacaklarını ama yine de dünyanın en gereksiz iki insanı dese abartı kaçmayacak iki kişi için hayatını riske atmayı içten içe yediremiyordu.

"Her yolu denedik daha ne yapabiliriz ki?" dedi Gille. 

"Bir seçeneğimiz daha var." dedi Alhsom. "Bir arkadaşımın babası bize yardımcı olabilir."

 Öğle arası gelince Andy'yi aramak için bahçeye çıktılar. Misa, Lina ve Irina da onlarla birlikteydi, zaten okulda aklı başında başka insan kalmamıştı pek. Sonra Andy'nin hologramı da onlara katıldı. Alhsom, önce onu arkadaşlarıyla tanıştırdı, sonra sorundan bahsetti. Daha önce de bu konu hakkında konuşmuşlardı fakat Andy durumun ciddiyetini yeni öğreniyordu.

"Uyuşturucuya dair hiçbir kanıt bulamadınız mı?" dedi Andy. 

"Evet." dedi Alhsom. "Okul yönetimi de bu işin içinde. Velileri de polisleri de onlar kandırmış olmalı ancak bunu nasıl yaptıklarına dair hiçbir fikrim yok."

"O zaman neden öğretmenler de aynı durumdan mustarip?" diye sordu Misa. 

"Belki onların da bir şeyden haberleri yoktur. Bizim gibi kurbandırlar." dedi Gille. 

Andy düşünceli bir şekilde elini çenesine koydu. O sırada, o da kendi okulunda bir bankta, yalnız başına oturmaktaydı. "Polislerin de yardımcı olmadığını söylediniz. Büyük bir şeyler dönüyor olmalı, korkarım bizim çözebileceğimizden daha büyük." 

"Hükümetin bunda bir parmağı mı var diyorsun?" dedi Lina. 

"Hükümet niye bir grup ergenle uğraşsın ki? Hele ki bu küçük kasabada?" diye sordu Gille.

"Ben bunun uyuşturucu değil hükümet tarafından yönetilen bir deney olduğunu düşünüyorum. Felsefi zombi düşünce deneyini duymuş muydunuz? Muhtemelen bu düşünce deneyindeki zombileri yaratmaya çalışıyorlar." 

"Neden böyle bir şey yapmak istesinler ki?"

"Çünkü sorgulamayan insanları yönetmek her zaman daha kolay olmuştur. Vatandaşlarını robotlaştırarak itaatkâr hâle getiren devletler hakkında çok roman okumuşumdur."

"Bir de bilim kurguyla dalga geçerdin." dedi Alhsom sarkastik bir tavırla.

Lina cevap vermek yerine gözlerini devirmekle yetindi. 

"Öyleyse niye sadece sizin okuldakilere karşı böyle bir uygulamada bulunsunlar ki?" dedi Andy. "Belki de yalnız değilsinizdir. Yavaş yavaş tüm okullarda uygulanmaya başlanmış bir uygulamadır. Bu konuda biraz araştırma yapsam iyi olur."

"Bir şeyler bulamaz mısın? Hadi yeteneklerini kullan, babanı kullan." dedi Alhsom. 

"Umudunuzu kırmak gibi olmasın ama bir sonuca varabileceğimden emin değilim. Yine de deneyeceğim. İnternetten; okullar, uyuşturucu ve hükümet üzerine kapsamlı bir araştırma yürüteceğim. Olmadı, son çare olarak da babamla konuşurum." 

"İşte bu be! Çok teşekkürler." dedi Alhsom elini havaya kaldırarak.

"Hey! Şu uyuşturucu konusu hakkında ne biliyorsunuz, bana da anlatın." 

Herkes dönüp onlara seslenen yabancıya baktı. Bu, dövüş sanatları kulübünün başkanı Rodney'di. İri cüssesiyle uyumlu olarak oldukça kalın bir sese sahipti.

"Sen bizi mi dinliyordun?" dedi Misa yüzünü buruşturarak ama Rodney soruyu umursamadan konuşmaya devam etti: 

"Bakın, burada ne haltlar dönüyor bilmiyorum ama okul açıldığından beri herkes aklını kaçırmış gibi davranıyor."

"Gibi davranmıyorlar, öyleler zaten." diye araya girdi Misa. 

Rodney yine aldırmadı. "İnsanlar iletişim kurmayı unuttu, tüm kulüpler tek tek kapatıldı, sosyal aktiviteler durma seviyesine geldi. Neyse ki turnuvalarda yarıştığım için kendi başıma gidip salonu açabiliyorum ama takım kuramıyorum." 

"Aydınlattığın için sağ ol." 

"Misa, yeter artık." dedi Gille. Ardından Rodney'e döndü: "Biz de bir şey bilmiyoruz ama okul yönetiminin bu işte payı olduğunu düşünüyoruz." 

"Okul yönetimi mi? Lanet olsun! Polisler, memurlar hepsiyle iş birliği içinde olmalılar." 

"Kesin bir kanıtımız yok ama evet, mümkün." dedi Alhsom. 

"Peki, bize niye bir şey olmadı?" 

"Henüz olmadı." dedi Misa. "Daha bugün iki arkadaşımı kaybettik."

Alhsom ve Gille yan yanaydı. "Çok şükür." dedi Alhsom, Gille'in duyabileceği bir seste. Gille, için için gülüp "Çok ayıp." dedi yine sessizce. Gille'in bu kızlarla bir sorunu yoktu aslında ama Alhsom'un nefretine anlam verebiliyordu. Yalnızca bir aydır tanışıyor olmalarına rağmen çocuğu bezdirmeyi başarmışlardı. Ne zaman Misa ile konuşmaya kalksa araya girer, sosyal becerilerinin düşük olması hakkında sürekli Alhsom'u aşağılamaya çalışırlardı. "Daha önce hiç birisini öptün mü?", "Şu ana kadar kaç kızla yemeğe çıktın?" ya da "Hiç gay olma ihtimalini düşünmüş müydün?" tarzı aptalca ve aşağılayıcı sorular sorarlardı. Misa ise inatla arkadaşlarının iğneleyici sözlerini görmezden gelir, sadece şaka yaptıklarını ve iyi geçindiklerini zannederdi. Gille de kızların neden böyle davrandığını bilmiyordu. Misa'yı kıskandıklarını düşünmek aptalca olurdu çünkü Misa'nın Alhsom'dan yakın olduğu başka erkekler vardı, gerçi, son zamanlarda büyük bir kısmı aynı kayıtsızlık sendromunun pençesine düşmüştü. Niçin özellikle Alhsom'a kafayı taktıklarını anlamıyordu.

"Ne yapacağız o zaman? Biz de onların arasına katılana kadar bekleyecek miyiz?" diye sordu Rodney. Sinirden dişlerini gıcırdatmaya başlamıştı.

"Kahretsin, biz nereden bilelim?!" dedi Alhsom, belki Rodney'ninkinden daha büyük bir öfke patlamasıyla. "Bence bu okuldan ayrılmalıyız. Belki, o zaman kendimizi kurtarabiliriz." 

"Ne yani, korkup kaçacak mıyız öylece?" dedi Lina. 

"Başka çaremiz var mı?" 

"Benim gidecek bir yerim yok." dedi Rodney. Anlık öfkesi geçmişti. "Hele hükümetin de bu işte parmağı varsa hiç şansım yok." 

"Bana da dedemler asla inanmaz." dedi Misa. "Ayrıca arkadaşlarımı geride bırakamam." 

"Peki, ne yapalım o zaman?" dedi Alhsom. 

"Sesimizi çıkaracağız." dedi Lina. "Kulüplere gitmeye devam edeceğiz, durumumuzu internette insanlara anlatacağız, gerekirse derslere girmeyeceğiz. Misa ve Rodney yarışmalara katıldıkları için kulüpleri kendi başlarına açma iznine sahipler zaten. Sen ve Irina da devam edeceksiniz. Ustanız Irina sonuçta; siz salonun anahtarını ele geçirin, hocaya ihtiyacınız yok. Ben okul kütüphanesini işletirim, Gille de müzik dersleri verir." 

"Yapabilir miyiz?"

Irina uzun zaman sonra ilk kez konuştu: "Yapmak zorundayız. Bu okul bana pek bir şey katmamış olsa da şu anda onu düzeltmek istiyorum ve bunu en başta onlara boyun eğmediğimizi göstererek yapabiliriz. Biz yürüyelim, başkaları arkamızdan gelsin. Zaten şu kulüp işi bayağı canımı sıkıyordu, fırsat ayağımıza gelmişken kullanalım." Azimli bir kızdı.

"Size bol şans." dedi Rodney. 

"Ne oldu? İşte böyle! Siz erkekler hep aynısınız; lafa gelince konuşursunuz, icraata gelince kaçıyorsunuz." dedi Misa. 

"Ben en iyi neyi yapabiliyorsam onu yapmaya devam edeceğim: dövüşmek. Yeni bir şey öğrenirseniz bana söylersiniz, tabii ben de onların arasına katılmamışsam." 

"Sen de bizimle birlikte öğren." dedi Lina. 

"Gündelik işlerimden sizinle takılmaya vaktim kalacağını sanmıyorum." 

"Aman, bırak onu ne yaparsa yapsın." dedi Misa.

Aynı Misa'nın dediği gibi, diye düşündü Alhsom. Rodney, insanlardan uzak duruyordu ve Misa da bu yüzden ondan nefret ediyordu. Biraz empati yapabiliyordu. Alhsom da insanlardan uzak dururdu genelde ama en azından davetleri geri çevirmezdi. Çünkü asıl çekinme sebebi insanların onu sevmeyeceğini düşünmesiydi. Yeteneksiz, beceriksiz, renksiz, sıkıcı bir insandı. Bu yüzden hep karşısındakinin hamle yapmasını beklerdi. Rodney ise bunu da istemiyor gibiydi. Alhsom yalnız kalmak zorundaydı, ona bu uyuyordu; Rodney ise bunu tercih ediyordu. O gün eve yine yalnız dönmüştü Gille, Irina ile birlikte olduğu için. Rodney ise o sırada tek başına köpeğini gezdiriyordu. Aynı değillerdi. Hayır, Alhsom yine de yalnız değildi. Karşı kaldırımda, Misa ile birlikteyken karşılaştığı adamı gördü. Aynı takımı giymişti ve karakteristik beyaz saçları onu ele veriyordu. Misa ile buluşmalarının üzerinden bir aydan uzun zaman geçmişti, bu süre zarfında yine zaman zaman izlendiğini hissettiği olmuştu fakat adamı o günden beri ilk kez görüyordu. "Hükümetin adamı olabilir mi acaba?" diye düşündü. O zaman bütün öğrencileri izliyor muydu? Ayrıca bu takibin anlamı neydi, öğrencilere uyguladıkları formülün çalışıp çalışmadığını mı kontrol ediyorlardı? Bunları düşünürken bir yandan da adımlarını hızlandırmıştı. Evine giden sokağa saptığında adamın da ortadan kaybolduğunu fark etti. Yine de kendini yatağa atana kadar güvende hissedememişti. Neler oluyordu?

More Chapters